28.10.03

"Doğru yer, mutlu üretimin yapıldığı yerdir"

Yeni Sinemacılar oluşumunda Serdar Akar’la birlikte “Gemide”(1998) “Dar Alanda Kısa Paslaşmalar” (2000) gibi fimlerde çalıştı. 2003’te “Gönderilmemiş Mektuplar” gösterime girdikten sonra, filmden çok, görüntü yönetiminde onun başarısı dile getirildi sinema eleştirmenlerince. Bir süre Fransız sinema sektöründe çalışmış, orada -biri, çok ödüllü- üç kısa film çekmiş genç bir yönetmen: Mehmet Aksın. (devamı --->)

20.10.03

Çizgiler...

Bu yıl sekizincisi düzenlenen Bursa Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali, Ekim ayının ikinci haftasında 11 yerli ve yabancı tiyatro topluluğunu Bursa’da buluşturdu. Topluluk seçimi ve atölye çalışmaları gibi içeriğe ilişkin konularda ASSITEJ Türkiye merkezinin ağırlıklı görev aldığı festivalin amacı, ülkemizde sanatsal düzeyi yüksek bir gençlik ve çocuk tiyatrosunun oluşmasını sağlamak. Bunun en önemli aracı da yaratıcılar arasında etkileşim kurulması. Gençlik ve çocuk tiyatrosunda çalışan sanatçıların birbirlerinin çalışmalarını görmesi ve alış-verişe girmesi, kaliteli bir tiyatronun yaygınlaştırılması açısından önemli. Bu nedenle festival, her yıl yazar, yönetmen, oyuncu ve kuramcıları bir araya getiriyor ve hem Türkiye’den hem de Türkiye dışından gelen oyunları buluşturuyor. Bu yıl yönetmenlik konusunda Haluk Yüce, metin yazarlığı konusunda Fikret Terzi ve Fransa’dan Bruno Castan birer seminer verirken; 6 yerli topluluk -ki bunlardan biri lise tiyatrosu idi- ve Macaristan, Danimarka, Rusya ve Fransa’dan olmak üzere beş yabancı topluluk izlendi festivalde.

Danimarka’dan “Teatret” adlı grubun oyunu “Ditto”, çok çarpıcı bir çalışmaydı. İki kişilik oyun, tamamen sözsüz ve minimalist anlatımıyla her yaştan seyirciye sesleniyor ve esinlendiği konu, göçmen sorunu.

Kendi evinde yalnız yaşayıp giden bir adamın, bir gün, bir konuğu olur dışardan. Değil onu içeri almak; kapısını-penceresini bile aralamak istemez. Fakat misafir, eninde sonunda gelecek, içeri girecektir. Mekânını onunla paylaşmaya razı olan adam, bu kez, katı sınırlar koyacaktır misafire. Belli çizgilerin ötesini yasaklayacaktır. Fakat günler böyle devam edemeyecek; bu iki farklı adam, hayatı paylaşma arzusuyla birbirlerine yaklaşacak ve git gide dost olacaklardır. Evsahibi yeni gelene her şeyini verecek, sonradan gelen, mekânı, en az diğeri kadar rahat kullanacak, yeni bir düzen kurulacaktır. Fakat sonunda paylaştıkları küçük oda artık ne birinin ne de diğerinindir. Bambaşka bir yer olmuştur orası. Bu yeni gerçeğin ayırdına varamayan için devam etmek zor olacaktır.

Oyunun yönetmeni Jacques Matthiessen’e “Ditto”nun Danimarka’da ne tür tepkiler aldığını sorduk. Özellikle göçmen seyircilerin tepkisini merak ettik, ve elbette Türklerinkini.

Avrupa’da ikinci ve üçüncü kuşak göçmen gruplarının ülkeyi tamamen benimsediklerini söyleyen yönetmen, “şimdiye dek pek az temsil yapabildik ama ilk on beş gösteriyi izleyen seyirciler içindeki göçmen kişilerin, oyunu, “misafir gelen” oyun kişisi açısından değil de, “evsahibi”ni temsil eden oyun kişisi açısından, milliyetçi izlediklerini söyleyebilirim.” dedi.

Çalga Kültürü

Öykü, roman ve oyun yazarı Alexander Popov 36 yaşında, üretken ve başarılı bir Bulgar sanatçı. 1997-98 yıllarında İngiltere’de Kültür Ataşesi olarak da görev yapan yazar, Bulgar edebiyatı içinde önemli bir yere sahip. Rejim değişikliğinin sanat hayatını nasıl etkilediğini Türkiye’de çıkan “Kaçak Yayın” adlı dergiye verdiği röportajda şöyle anlatıyor:

Berlin Duvarı’nın yıkılmasından ya da değişiklik döneminden sonra diyelim, en önemli yenilik sansürün tümüyle kalkmasıydı. Şu anda sansür yok ama önyargı var; o da insanların içlerinde olan bir şey. Zannedersem yaşlı kuşakla ilgili bir sorun daha çok. Hayatı boyunca eski rejimin içinde yaşayan yazarlar var. Onlar büyük ölçüde, o uzun yıllar içinde oluşan tutumun etkisi altında hâlâ. Onlar için temel sorun, kendilerinden kurtulmak. Her yazar için önemli olan, iç özgürlüğünün sınırlarının farkında olmasıdır bence. Bu, dış yasaklamalar sorunu olmaktan çok, iç özgürlük duygusudur. Budur bence uzun yıllardır olmayan ve şu anda yerleşmesi gereken. Bu, kolay bir şey değil. “Yarın sansür kalkıyor” dendiğinde insanlar hemen öyle istediğini yazmaya başlayamıyor, kendisiyle bir savaşa giriyor. Bu bakımdan özgürlük zor elde edilen bir şey, her gün savaşmak lâzım. Son yıllarda gelinen nokta bu sanki, yoksa burda da yazarların temel sorunu, her yerde olduğu gibi, finansal türden. Şu anda, yani, durumun maddi açıdan kötü olduğu bir anda, yazarın karakteri daha iyi ortaya çıkıyor. Çünkü bence yazmak sadece yetenek meselesi değil, karakter de gerektiriyor. Son yıllarda bunu hissediyorum.”

Bulgar yazar Alexander Popov, totaliter rejimden demokrasiye geçişte, Bulgar halkının popüler eğilimlerinin ne yönde değiştiğini, müzik örneğinden yola çıkarak anlatıyor:

“Rejim değişikliğiyle birlikte “çalga” denen bir müzik türü ortaya çıktı. Bu, metinleri çok kalitesiz olan, neredeyse tümüyle kaba pornografiye dayanan, Bulgar halk müziğini Sırp ve Türk müziği ile birleştiren bir müzik türü ama o aslında her zaman var olan bir şeydi, sadece yasaktı. Anlaşılan halk onu her zaman dinlemiş ki kısıtlamalar ortadan kalkar kalkmaz bir anda yükseldi. Fakat çalga’ya olan ilgi artık azalmış durumda. Pek çok yerde yine duyabilirsiniz ama on yılda çok gelişme oldu; artık metinleri daha seviyeli. Gençler, özellikle de kültür düzeyini artırma iddiasında olanlar, çalga dinlemez. Ama halkın bir kısmı dinliyor, bunu da yasaklayamazsınız. Çalga’da biraz ironi var; olaylar bilinçli bir şekilde basitleştiriliyor. Diğer alanlarda çalga kültüründen söz edebilir miyiz? Sanırım popüler kültür kendini en yoğun şekilde müzik alanında gösteriyor bizde. Onunla bağlantılı olarak televizyonda bir de. Basit dizi örnekleri ve bunların edebiyata da sızması söz konusu. Kitap olarak görmedim ama pembe dizi mantığı ile kurulmuş bazı el yazmaları gördüm. Demek ki bu yönde de eğilimler var. Belki Bulgaristan’ın küçük bir pazar olması, bu tür işlerin daha geniş çapta yayılmasını engelliyor.”

This page is powered by Blogger. Isn't yours?