25.7.03

Berlin Berlin

Berlin, doğu ve batının birleşmesinden sonra adeta büyük bir şantiye oldu son yıllarda. Dünyanın önemli mimarları farklı, alışılmadık tasarımları ile kenti yeniden imar ediyor. Çabalar, Berlin’e özgün bir kent kimliği kazandırmak için. “Berlin’e özel bir mimari kimlik” her zaman gündemde olan bir konu olmuş tarihte de. İki yüz yıl kadar önce Heinrich Heine “Berlin bir kent değil, içinde bazı parlak zihinlerin de bulunduğu bir grup insanın yaşadığı yerdir yalnızca” demiş. O dönem Prusya’sının hızla büyüyen ve kalabalıklaşan başkenti, büyük kent olma havasından yoksunmuş. Ancak daha sonraları -o da II.Dünya Savaşı’na kadar- kozmopolit bir kentten ve Berlinlilikten söz edilir olmuş. Fakat önce Nazi dönemi ardından II.Dünya Savaşı, Berlinlilik duygusunu yeniden silmiş. Zaten savaş bittiğinde de kent bütünüyle bir harabedir artık. Ardından, soğuk savaş ve Almanya’nın ikiye bölünmesi… nüfus yarı yarıya azalır ve kent, bütünlüğünü tamamen yitirir. Bazı önemli tarihsel anıtlar, kimi zaman ekonomik kimi zaman ideolojik sebeplerle, yok edilir. Bir zamanların en önemli merkez mahalleleri ünlü duvarın geçtiği boş alanlara dönüşür.

Duvarın yıkılması, kentin başkent statüsünü yeniden kazanması ile Berlin benzersiz bir hızla yeniden imar edilmeye başlandı. Tasarımı ısmarlanıp da inşa edilemeyen yapılar bile, dünya mimarlık piyasasında bir fırsat patlaması oluşturacak kadar çok sayıda. Yeryüzündeki ekonomik durgunluğun mimari hizmet sektörünü vurmadığı tek yer belki de Berlin. O yüzden de bugün üç boyutlu bir mimarlık dergisi gibi. Peki özgün kent kimliği oluştu mu? ; buna verilen yanıt, hem evet, hem hayır. Mimar Uğur Tanyeli “hayır” diyenlerden. “Berlin’in yeni mimarlık yapıtları ne yaşamın ne Berlin kimliği denebilecek bir şeyin bileşenlerini oluşturuyor. Onlar sadece mimari anlamları sayesinde varlar. Ama kent denilen yerleşme, mimari anlama kentsel bir içerik, doya doya yaşanmışlık ve tüketilmişlik duygusu verdiği zaman varlık kazanıyor. Berlin’de neredeyse hiç bulunmayan bu.” diyor.

İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi profesörlerinden Doğan Kuban da Berlin’in yeni yüzünü beğenmeyenlerden olmuş önce. Ama orada geçirdiği birkaç gün ve planlamacılardan aldığı bilgilerden sonra görüşü biraz farklılaşmış. “Bilinçli bir yaklaşım var. Yüksek yapılarına rağmen bir Amerikan kenti değil, bir Avrupa kenti. Bir lego mimarisi görüyorum orada.. Renkli tahtalarla oynanan legoyla büyüyen çocuklar bugün ellili yaşlarına gelmiş olmalı ve şimdi de o oyuncaklarla elde ettikleri yapılara benzeyen yapılar inşa ediyorlar. Bu inşaat furyası bittiği zaman sonuç örneğin bir Paris örneği kadar heyecan verci olmayabilir. Ama düzen, temizlik, teknik gösteri Berlin’i 21.yy. için kuşkusuz Amerikan örneğinden farklı bir kent modeli yapacak.” diyor Doğan Kuban.

Bugünün Avrupalı Türk Kadınları

Almanya ile Türkiye arasında İşçi Alım Anlaşması 1961’de yapılmıştı. O günden bugüne, 40 yıllık göç sürecinde Türk kadınları köklü bir dönüşüm yaşadı. Göçün ilk dönemlerinde birinci kuşak göçmen Türk kadınlar için her şey bugün olduğundan çok daha farklı, çok daha zordu. Avrupa’da doğan-yetişen genç kadınların konumu ise annelerinkinden daha iyi oldu. Onların, hele ki üçüncü kuşağın uyum sorunu neredeyse “yok” gibi. Ve Avrupa’da yetişmiş entellektüel Türk kadınlarının sosyal-siyasi-kültürel alanda yaptıkları aktif çalışmalar Avrupalı Türk toplumu tarafından saygın toplum temsilcileri statüsüne yükseltilmelerini sağladı. Bu kadınların sayısı, istatistikleri sarsacak kadar çok değil belki ama işlevleri önemli. Ve daha önemlisi arkalarında onları izleyen yeni bir kuşak var. Örneğin Alman üniversitelerinde eğitim gören Türk gençlerinin yüzde 36’sı genç Türk kadınlarından oluşuyor ve bu oranın gelecekte yarı yarıya olacağına, kesin gözüyle bakılıyor.

Beyin Göçü

Bu terim, İngiltere’nin 1950’li ve ‘60’lı yıllarda Amerika ve Kanada’ya ciddi sayıda bilimci kaptırma durumu karşısında, British Royal Society tarafından kazandırılmış ekonomi literatürüne. Konuyu yakından izleyenler, 1990’lı yıllarda başta Asya ülkelerinden olmak üzere özellikle yüksek nitelikli beyin göçü akımlarının Amerika, Kanada ve Avustralya’ya doğru arttığına işaret ediyorlar. OECD Observer’dan aldığımız bu bilgilere göre, 1990’lı yılların başından bu yana, başta enformasyon teknolojisi elemanları olmak üzere Hindistan, Çin, Rusya ve OECD ülkelerinden olmak üzere 900 bin yüksek nitelikli profesyonel Amerika’ya göç etmiş.

İşin ilginç tarafı göç veren ülkeler arasında yalnızca kalkınmakta olan ülkelerin olmaması. Almanya, İngiltere, Fransa gibi kalkınmış ülkeler de beyin göçünden mustarip. Amerika, Kanada ve Avustralya kendine yönelik beyin göçü için teşvik edici kararlar alırken, İngiltere ve Fransa gibi ülkeler de kaybettikleri beyinleri geri döndürmek için çaba harcıyorlar. Örneğin İngiltere 20 bin pound tutarında bir programla bilimcilerini geri dönmeye özendirmeye çalışıyor. Fransa’da da bu amaçla 7 bin yeni kadro oluşturuluyor.

Fakat bu ülkelerin beyin göçü nedeniyle kaybettikleri, Türkiye gibi ülkelerin kayıplarından daha az. Çünkü kalifiye işgücüne, Türkiye’nin onlardan daha çok ihtiyacı var. Ama bizim ülkemizin yüksek nitelikli beyinleri kendilerini misafir eden ülkeden ya hiç geri dönmüyorlar ya da çok uzun kalıyorlar. Bu durum yurt dışında çalışan insanlarımızın dışarda edindikleri deneyimlerini Türkiye’ye aktarmalarını engelliyor.

*

Osmangazi Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Muammer Kaya, Türkiye’de art arda açılan üniversitelerin akademik kadro ihtiyacını kendi bünyelerinden karşılamalarının bir hata olduğunu; nitelikli bilimci yetişmesinin ön koşulunun, beyin göçünü tersine çevirmek olduğunu söylüyor. “Başlangıçta emek göçü alan gelişmiş ülkeler, daha sonra yaratıcı beyin göçü almayı tercih eder hale geldi” diyen Muammer Kaya, Batı ülkelerinin 2 ila 6 yıllık burslarla en iyi beyinleri hemen bilimin hizmetine kattığını, ülkemizde her gence en az 15 yıllık yatırım yapıldığını ama sonuçta beyin göçü ile bu nitelikli düşünsel emeğin kaybedildiğini belirtiyor. Bunların önüne geçmek için önerdiği çıkış yolu ise, üniversite gençliğine teknolojik olanak ve özgürlük sağlanması. “Bilimin teknolojiye, teknolojinin halkın refahına dönüşmesi için bu şart” diyor Osmangazi Üniversitesi öğretim üyelerinden Muammer Kaya.


Gender Mainstreaming

İster idari alanda olsun ister ekonomide her karar alma sürecinde dikkate alınanan konulardan biri de maliyettir. Çevreye uyumluluk da öyle. Şimdi bir üçüncü faktörün en az bunlar kadar önemli ve gerekli olması gündemde : Gender mainstreaming. Tüm dünyada kullanılan bu kavram çiftinde “Gender” toplumsal cinsiyet’e, “mainstreaming” ana akım içine sokmak anlamlarına karşılık geliyor. Yani belirli bir düşünme biçimini yaygın olarak kabul gören bir davranış örüntüsü haline getirmek anlamlarına geliyor. Kadın ve erkek arasında fırsat eşitliği sağlanmasını ve geleneksel rollerin aşılmasını amaçlayan sistematik bir strateji. Buna göre, bir karar alınırken “bu karar, kadınlar üzerinde erkekler üzerinde olduğundan daha farklı bir etki yaratır mı?” diye sorgulamak gerekiyor. Böyle bir yaklaşım akla gelebilecek her alanda mümkün olabilir. Yeni bir otopark inşa etme düşüncesinden, personel gelişimine; belediyelerin gençlik çalışmalarından, kalkınma işbirliğine ayrılan bütçeye varıncaya kadar her yerde söz konusu olabilir. Örneğin yeşil alanlardan kadınların da erkekler kadar yararlanabilmesi için neler yapılabilir? Yanıt: Yürüyüş yollarının kenarlarında, kadınların oradan yalnız geçmeye cesaret edemeyecekleri kadar yoğun çalılıklar oluşturulmamalıdır. Ya da bir broşürün tasarımı yapılırken fotoğraflarda kadın ve erkek sayısının dengeli olmasına ve artık geride kalmış olması gereken rol klişelerinin yer almamasına dikkat edilmelidir. Bu bakış açısı ihalelerde de etken olacak. Cinsiyetleri eşit kılmaya yönelik kriterler üçüncü kişilerle yapılan iş anlaşmalarında belirleyici rol oynayacak.

Bu fikrin ardında, kadın hareketi içinde bulunan aydınların uzun soluklu çalışmaları, 1985 Nairobi Birlişmeş Milletler Dünya Kadın Konferansı, ve 1999’da imzalanan Amsterdam Anlaşması var. Kadınları teşvikt etmenin ötesinde bir yaklaşım olan gender mainstreaming, her iki cinsle de ilgili olarak hem siyasi bir hedef, hem de fırsat eşitliği yaratmanın bir yöntemi. Bu konuda İsveç’in öncü rolünü anmak gerekiyor. İsveç 1994 yılından beri bu yaklaşımı ulusal, bölgesel ve yerel düzeyde uygulamaya başladı. Norveç, Hollanda ve Finlandiya da ‘90’lı yılların sonundan bu yana deneyim kazanıyor. Bugün Avrupa Birliği üyesi 15 ülke ve aday ülkeler, gender mainstreaming yönünde aktif bir politika izleme sözü vermiş durumdalar. Örneğin Avrupa Birliği fonlarına proje bütçesi için başvuruda bulunanlar, eğer projelerini bu bakış açısına göre hazırlamışlarsa desteklenecekler.

Almanya'nın Genç Türk Seçmenleri

Alman vatandaşlığına geçmeyi seçmiş Türklerin çoğunluğu, gençlerden oluşuyor. Özellikle de orada doğup, Alman üniversitelerinde okuyup, meslek hayatına atılmış ya da atılmaya hazırlanan bu gençler seçimler de dahil olmak üzere sahip oldukları haklar konusunda oldukça duyarlılar.

Alman olarak doğan gençlerin durumu ise biraz daha farklı. Almanya’da 2000 yılında yapılan bir gençlik araştırmasında gençlerin siyasete duydukları ilginin azalmaya devam ettiği saptanmış. Bunun nedeninin, politika kavramının partiler-komisyonlar gibi gençlerin pek de güven duymadıkları siyasi-idari mekanizmayı çağrıştırması olduğu söyleniyor. Tören havasında yaşanan politik etkinliklerin gerçek hayattan kopuk olduğunu düşünmeleri, bir başka sebep. Deutchland dergisinde yayınlanan makalesinde Claus Leggeewie’ye göre, gençler gelecekle baş edebileceklerini düşündükleri ölçüde klasik siyasi mekanizmayı reddediyorlar. Winfried Krüger ise “gençler memnuniyetsiz demokratlardır” diyor. Yani bir yaşama biçimi olarak demokrasiyi onaylıyorlar ama partilere güvenmedikleri için imza kampanyaları, gösteriler gibi siyasi katılımda geleneksel olmayan yolları seçiyorlar. Muhtaç insanlara yardım etmek, uzaktakilerle uygulamacı bir dayanışma içine girmek, yoksul bölgelere bizzat giderek destek olmak, küresel çevre tahribatına karşı etkinliklere katılmak gençlere daha çok hitap ediyor. Bunlar sınırlı sürede, belli projeler kapsamında hayata geçirilme olasılığı daha yüksek etkinlikler.

Oy verme hakkına sahip Alman yurttaşı Türk gençlerin ise durumu daha farklı. Onlar, partilerin yabancı ve göçmen politikalarına karşı duyarlılar. Kendi geleceklerinden endişe duymasalar bile Almanya’daki Türk toplumunun koşullarını iyileştirecek kararlara etkide bulunmak istiyorlar.

Naunyn Ritze Gençlik Merkezi - Berlin

Kreuzberg yerel yönetimine bağlı bir dernek tarafından yönetiliyor. Semtte yaşayan Türk gençlerinin uğrak yeri. Burada sunulan etkinliklerin başlıcaları breakdance, tekvando, fotoğrafçılık, grafiti ve doğa sporları. Merkezdeki grafiti ve breakdance çalışmalarına katılan gençlerden bazıları Berlin’de yapılan yarışmalarda ödüller almışlar.

Salı-Cumartesi günleri arasında 15.00’ten 22.00’ye kadar açık olan merkeze sadece Türk ve Alman gençler değil, Arap gençler de geliyor.

Merkez, Alman medyası için de önem arzediyor çünkü burası Berlin’deki Türk hip-hop gençlik kültürünün merkezi durumunda. Gerçi diğer müzik türleri de dinleniyor ama hip-hop’un yeri başka. Bu merkezde bir araştırma yapan Ayhan Kaya’nın deyişiyle, “arabeskin hüznü, pop müziğin romansı ve rap müziğinin cool tarzı gençlerin duygu ve düşüncelerini ifade etmelerine yardımcı oluyor.”

Cool tarz, hiçbir şeyden çok etkilenmeme durumu. Olaylar karşısında soğukkanlılığı korumak, diğer insanlara karşı mesafeli davranmayı başarabilmek olarak açımlanabilecek cool tavır, objektif olabilmeyi de getiriyor. Özünde eleştirel bakabilme gücü var. Günümüzde her dilde kullanılan cool sözcüğü hip-hop gençlik kültürünün sembolü haline geldi.
Almanya’daki Türk rap grupları da özellikle Barış Manço, Sezen Aksu ve Zülfü Livaneli gibi sanatçıların parçalarını sample olarak kullanıyorlar.


Sokrates, Comenius, Erasmus, Lingua ve Leonardo


Sokrates II, Avrupa Birliği Gençlik ve Eğitim programlarından birinin adı. İlk dönemi 1995-99 yılların arasında tamamlanan programın ikinci dönemi 2000-2004 arasını kapsıyor. Avrupa Birliği üyesi ülkeler ile İzlanda, Norveç ve Lichtenstein’da ikamet edenlere açık bu programa, yaş ve uyruk sınırlaması olmaksızın “öğrenen” ve “öğreten” herkes katılabilir, deniyor.

Sokrates ana başlığı altında altı tane alt program var. Bunlardan ilki, “Erasmus”.
Sokrates programının toplam bütçesinin yarısı, yüksekokul eğitimi için düşünülen Erasmus programına ayrılmış. Üniversitelerde Avrupa boyutlu çalışmaları desteklemek için kurulan Erasmus’un hem kurumsal hem kişisel iki yönü var. Kurumsal yanı, üniversiteler arası işbirliği ve “bilgi ağı” yani network projeleri. Kişisel yanı, öğrenci bursları. “Öğrenciler için hareketlilik bursu” adı verilen bu olanaktan yararlanabilme koşulları şöyle:

Öğrencinin yurt dışında bir üniversiteyle, yapacağı eğitim üzerine anlaşmış olması.

Yurt dışında geçirilecek olan dönemin öğrencinin kendi üniversitesi tarafından kabul edilecek olması.

Ev sahibi üniversitenin öğrenciden harç istememesi, ona konaklama olanağı sağlaması ve diğer masraflarını üstlenmesi. Diğer masraflardan kasıt, seyahat giderleri, hazırlık için dil eğitiminin bir bölümü ve günlük yaşam giderlerinin asıl ülkedeki masraflara farkı.

Diğer bir koşul, söz konusu öğrencinin kendi üniversitesinde en az bir yıl okumuş olması.

En az üç ay, en fazla bir yıl süreyle, Avrupa Birliği Gençlik Eğitim Programı Erasmus’tan yararlanabilmek için sağlanması gereken koşullar, bunlar. Bu programa katılmada öğrenci uyruğunun hiçbir önemi yok. Önemli olan, birinci ikamet yerinin Avrupa Birliği üyesi bir ülkede olması. Ve tabii Avrupa Birliği’ne üye bir ülkenin üniversitesinde okuma gerekliliği. Başvurular, üniversitelere yapılıyor. Bursu verecek olan da ya üniversite, ya da o ülkedeki Erasmus Ulusal Ajansı.

Comenius, okullar arası kardeşlik ilişkisi kurma üzerine bir program. Ayrıca göç halinde yaşayan, yerleşik olmayan insan gruplarının ve işçi çocuklarının eğitimi gibi bir amacı daha var.

Lingua ise adı üstünde, dil eğitimine yönelik bir program. Ancak daha çok dil öğretmenliği ile ilgili olanları kapsıyor. Hem asıl eğitimde hem mesleğe girdikten sonra kendini geliştirmek; staj yapmak; asistanlık deneyimi kazanmak isteyen dil öğretmenleri Avrupa Birliği eğitim programlarından Sokrates’in alt başlıklarından olan Lingua’ya başvurabilirler. Lingua, öğretmen adaylarına 3 ile 8 ay arasında bir süreyle yurt dışında staj olanağı da sağlıyor.

Bu iki Avrupa Birliği eğitim programının da başvuru yeri, Almanya. İlgilenenler için Bonn’daki ulusal ajansın telefon numarası, 0228 501 252.

Öte yandan, Türkiye, Avrupa Birliği’nin Eğitim ve Gençlik programlarının 2000-2006 yıllarını kapsayan ikinci dönemine katılmak için harekete geçti. 31 ülkenin katıldığı programın amacı, ülkeler arasında değiş-tokuş yoluyla eğitim birliği ve zenginliği sağlanması. Program üç ayrı başlıktan oluşuyor: Sokrtes, Leonardo da Vinci ve Youth.

Sokrates ve Leonardo öğrenci, eğitmen, yönetici değiş-tokuşunu içeriyor. Youth ise daha farklı bir program. Buna katılmak için öğrenci olmak şart değil. 15-25 yaş arasındaki tüm gençlerin katılabileceği bir çalışma programı bu. Gitmek istedikleri ülkenin bir sivil toplum örgütü ile önceden anlaşan gençlere, günde birkaç saat o sivil toplum örgütü yararına çalışmaları koşuluyla kalacak yer ve harçlık veriliyor. Bu biçimde yurt dışında kalma süresi 6 ay ile 12 ay arasında değişebiliyor.

Türkiye, Sokrates programı çerçevesinde 150 öğrenciyi yurt dışına yollarken, 50 öğrenciyi de Türkiye’de ağırlayacak. Bugüne dek Sokrates’le yurtdışına giden Türk öğrenciler olmuştu ama Sokrates Türkiye Ulusal Ajansı kurulmamış olduğu için bu gençler Avrupa Birliği’nden fon desteği alamamışlardı. Fakat ulusal ajans kuruldu ve geçen yıl imzalanan anlaşmayla, birliğin 10 trilyon liralık eğitim bütçesinden bundan böyle Türkiye de yararlanabilecek.


Almanya'da Meslek Eğitimi

Almanya 2001 yılı Meslek Eğitim Raporu’na göre, meslek eğitimi gören Türk gençlerinin sayısında ‘90’lı yıllarda başlayan azalmanın devam ettiği belirtiliyor. Halihazırda meslek öğrenmeyen Alman gençlerin oranı %8 iken, bu oran tüm yabancılarda %33, Türk gençlerinde ise %40’mış.

Öte yandan Stuttgart Çalışma Dairesi’nin verdiği bilgiye göre, Mart 2002 tarihi itibariyle Türk işsiz sayısı 2420. Bunların büyük kısmı, yani 2027’si meslek eğitimi yapmamış kişilerden oluşuyormuş.

Türk gençlerinin meslek eğitimine ilgi duymamalarının nedenlerine gelince...
Almanca bilgisinin yetersizliği ve dil kurslarına ilgi duymamaları.
Yardımcı işçi olarak daha kısa yoldan para kazanılabileceğini düşünmeleri. Fakat bu seçenekte, meslek öğrenilmediği için, iş piyasasının olumsuzluklarından daha çabuk etkilenmek sözkonusu.
İş piyasasındaki gelişmeleri yeterince izlememeleri, iyi değerlendirememeleri.
Okul verimlerinin düşük olması.

Meslek okulları eğitimde teoriyi ve pratik yapma olanağını bir arada sunan eğitim kurumları. Almanya’daki gençlerin büyük bölümü meslek okulu eğitimi ile işyerinde eğitimi birleştiriyor. Böylece işsizliğe karşı garantisi olan; geliri yüksek; tanınan bir meslek diploması elde ediyorlar. Eğitim genellikle iki ile üç buçuk yıl arasında sürdüğü için eğitim sözleşmesi adı altında, her yıl artan bir eğitim yardımı almak da söz konusu. İşyerinde eğitim, ustalık sınavı verildiği takdirde bir iş yeri açabilmek için iyi bir alt yapı sunuyor ve yaklaşık 400 meslek türüyle geniş bir seçenek dizisi sunuyor.

“Meslek danışmanlığı” kurumu da önemli bir hizmet sunuyor. İş ararken uygun başvuru yapmanın ne kadar önemli olduğu, mâlum. Meslek danışmanları uygun iş bulmak kadar uygun başvuru konusunda da yardımcı oluyorlar.

Almanya’da Nisan ayından beri Çalışma Daireleri dışında özel iş bulma şirketleri de faaliyette. Hizmetin karşılığı olarak alınacak 1500 ile 2500 euro arasındaki bedeli Çalışma Daireleri ödüyor. En az üç aydan beri iş arayanlar söz konusu şirketlere başvurabiliyor.

Berlin’de, Berlin-Branenburg Türk Toplumu da “gençleri mesleğe ve çalışmaya özendirme girişimi” adı altına bir çalışma sürdürüyor. Çeşitli gençlik merkezlerinde haftanın belli gün ve saatlerinde meslek eğitimi, önemi, ve izlenecek yollar konusunda rehberlik hizmeti veriyor. İlgilenenler için merkezin telefon numarası 030 61 40 31 40.

Almanya’daki gençlerin büyük bölümü mesleklerini işyerinde öğreniyorlar. Bunun yanı sıra meslek okulllarına da devam edebiliyorlar. İki yönlü olduğu için bu sisteme, “dual sistem” adı veriliyor. İki yönlü meslek eğitiminin yararlarını şöyle sıralamak mümkün: İş yerindeki uygulamaya dönük eğitim ile meslek okulunun teorik bölüm dersleri en uygun şekilde birleşiyor. Ayrıca işsizliğe karşı yüksek garantisi olan; geliri yüksek; eğitime devam olanağı sağlayan; tanınan bir meslek diploması elde ediliyor. Eğitim genellikle iki ile üç buçuk yıl arasında sürdüğü için eğitim sözleşmesi adı altında, her yıl artan bir eğitim yardımı almak da söz konusu. İşyerinde eğitim, ustalık sınavı verildiği takdirde bir iş yeri açabilmek için iyi bir alt yapı sunuyor ve yaklaşık 400 meslek türüyle geniş bir seçenek dizisi sunuyor.

Söz konusu olan iş yerinde değil de okulda meslek eğitimi ise eyaletlere göre değişen şartlar üzerine ayrıntılı bilgi edinmekte fayda var. Benzer şekilde, devlet okulları ile özel okullar arasındaki farklılıklar üzerine bilgi edinmek de zamandan ve paradan tasarruf etmenizi sağlayacaktır.

Geniş bir uzman kadronun emeğiyle, 2001-2002 dönemi için basılan Nürnberg kaynaklı "Gelecek Eğitimdedir" adlı rehber kitapçıktan (Yayınlayan kurum Bundesanstalt für Arbeit. İsteyebileceğiniz bir telefon numarası :06 11 90 30) faydalandığımız bu bölümde, son olarak meslek danışmanı Ahmet Kutlu’nun önerilerine yer veriyoruz:

Kendinizi bir mesleğe sabitlemeyin. İlgi alanınıza ve yeteneklerinize uygun meslekler, sandığınızdan daha fazla olabilir. Meslek danışmanlığı kurumu mutlaka yararlanmanız gereken önemli bir hizmet sunuyor. Onlarla mutlaka iletişime geçin, kaydınızı yaptırın ve önerilerini değerlendirin. İş ararken uygun başvuru yapmanın ne kadar önemli olduğu, mâlum. Meslek danışmanları size bu konuda da oldukça yardımcı olur. Hatta zaman zaman başvuru seminerleri düzenlerler. İş ararken gazete ilanlarına bakmak kadar, meslek fuarlarına da katılın.” “Size uygun eğitim yeri, başka bir bölgede olabilir. Taşınmaktan çekinmeyin. Çalışma Dairesi, taşınmak zorunda kalanlar için meslek eğitim yardımı veriyor.”

This page is powered by Blogger. Isn't yours?